Aile içi cinayetler, bir aile üyesinin başka bir aile üyesini öldürmesi durumunu ifade eder. Bu tür olaylar, genellikle aile üyeleri arasındaki ilişkilerdeki çatışmalardan veya uzun süren gerilimlerden kaynaklanır. Bugün birlikte Amityville cinayetlerini inceleyeceğiz.
Kaynak: https://allthatsinteresting.com/ronal…
Ronald Defoe Jr 26 Eylül 1951 yılında Ronald Defeo Sr. ve Louise Defeo’nin 5 çocuğundan en büyüğü olarak dünyaya geldi.
Babası araba satıcısı olan Defoe’nin ailesinin oldukça rahat ve geçinebilir bir hayatı vardı ve herhangi bir ekonomik sıkıntıları yoktu.
Fakat söylenene göre Defoe’nin babası oldukça sinirli ve gergin bir karaktere sahipti. Hatta bazen aile üyelerine şiddet uyguluyordu ve Ronald’ı ‘ibne’ diye çağırıyordu.
Zaten oldukça zor bir aile hayatı olan Defoe okula gitmeye başladığında hayatı daha da zorlaştı.
Çocukken kilolu ve utangaç olan Defoe okulda diğer çocuklar tarafından eziliyordu.
Babasının ve okuldaki çocukların istismarlarına dayanamayan Defoe ergenlik çağında onlara fiziksel şiddet uygulayarak karşı koymaya başladı.
Sonrasında ailesi onu bir psikiyatriste götürdü ama Defoe yardıma ihtiyacı olmadığı konusunda direterek randevularına gitmedi.
17 yaşına geldiğinde Defoe alkol içmeye ve bunun yanında LSD ve eroin gibi uyuşturucular kullanmaya başladı.
Daha sonrasında diğer öğrencilere karşı olan saldırgan davranışları yüzünden okuldan atıldı.
Yine de birçok insan Defoe ailesini iyi ve normal bir aile olarak görüyordu. İddialarına göre aile dışarıdan kibar ve oldukça dindardı.
1974 yılında Ronald Defoe Jr. annesi, babası ve dört kardeşini Long Island’daki evlerinde vurarak öldürdü ve bunu ona şeytanın ve kötü ruhların yaptırdığını söyledi.
Suçunu kabul etmeden önce Ronald Defoe Jr. ailesinin öldürüldüğü gün öğlenin çoğunu arkadaşlarıyla birlikte geçirmişti.
Dediğine göre olay yaşanmadan önce ailesini ve kardeşlerini birkaç kez aramıştı ama onlara ulaşamamıştı.
İddiasına göre bundan arkadaşlarının da haberi vardı.
Sonrasındaysa Amityville’deki evlerine gittiklerini söyledi.
23 yaşındaki Defoe iddiasına göre eve gittiğinde annesi, babası, iki erkek ve iki kız kardeşinin öldürüldüğünü gördü ve daha sonra çılgınlar gibi çığlık atarak yakınlardaki bir bara gitti.
Daha sonra bir grup arkadaşı evine tekrar dönerken Defoe’ye eşlik ettiler ve hepsi bu şoke edici manzaraya şahit oldular.
Tüm aile üyeleri yataklarından uyurken ateş edilerek öldürülmüştüler.
Polisler olay yerine ulaştığında Defoe’nin şokta olduğunu gördü.
Defoe ısrarla ailesinin mafya tarafından saldırıya uğradığını söylüyordu. Hatta öyle ki olası isim bile verdi!
Ama daha sonra bu olası ismin olay günü kasabada olmadığı anlaşıldı ve Defoe’nin hikayesindeki bazı parçalar örtüşmüyordu.
Ertesi gün Defoe sonunda gerçeği itiraf etti ve ailesini öldüren kişinin kendi olduğunu söyledi.
Daha sonra avukatının da onayladığı şekilde Defoe bunu ona kafasının içinde konuşan şeytan seslerinin yaptırdığını söyledi.
Anlattığına göre Defoe öncelikle 35 kalibrelik bir silah ile evini gözlemeye başlamıştı.
Daha sonra ilk olarak anne, babasının odasına girdi ve onlara ateş etti. Anne ve babasının ardından ise dört kardeşinin odasına giderek onları öldürdü.
Daha sonrasında duş alıp kanlı kıyafetlerini ve silahını yastığının altına saklayıp sıradan bir sabahmışçasına işe gitmek için evi terketti ve bu sırada kanıtlardan kurtulmayı da ihmal etmedi.
O gün babasını birkaç kez arayıp ulaşamayınca şaşırmış numarası yaptı. Daha sonra da aile üyelerini sözde kontrol etmek için evlerine gitti.
Daha sonra bu korkunç vahşetin Amityville Murders adlı belgesel filmi de çıktı.
